"Expat"lık ve psikoterapi

Expat, sürgün, göçmen..
nasıl adlandırırsanız adlandırın,
yaşadığınız bir ayrılık hikayesidir
ve ‘ayrılık da sevdaya dahil’dir.

İnsanoğlunun hem bireysel hem de kolektif hikayesinde göçün çok merkezi bir yeri olduğunu öne sürebilir ve Havva’nın ısırdığı elmayla cennetten kovuluşumuzu bir sürgün hikayesi olarak; insan yavrusunun anne rahminden ayrılışını ilk zorunlu göçümüz olarak okuyabiliriz. Aslına bakılırsa göç tüm canlı türlerinin en önemli hayatta kalma stratejilerinden biri. Nihayetinde evrim bir çevreye uyum sağlama ya da daha uygun bir çevreye doğru yol alma serüveni. Kaba bir tarifle canlılık bu dinamikte salınıyor bile diyebiliriz. Çevreye uyum sağlama, bağlanma ve kök salma ya da daha farklı yerler, daha elverişli koşullar aramak üzere ayrışma ve uzaklaşma.

Bu dinamiği birbirinin karşıtı iki durum gibi değil de birbirini besleyen, birinden ötekine sürekli geçişlerin olduğu yukarı doğru uzanan bir sarmal gibi görme eğilimindeyim ben. Göçe daha sosyolojik ve teorik bir yerden bakarken de tek bir insanın hikayesinde derinlemesine bir yolculuk yaparken de bu salınımı akılda tutmanın önemli olduğunu düşünüyorum.

Göç, özünde bir ayrılma hikayesi ve her ayrılık gibi nasıl bağlandığımız sorununu da gündeme getiriyor beraberinde. Psikoloji biliminin üzerine belki de en fazla çalışma yürütülmüş kuramı olan bağlanma kuramı temelde insan yavrusunun kendisine bakım veren kişilerle kurduğu ilk bağlar güvenli ise ayrılmanın da daha güvenli yaşandığını ve çocuğun çevresini keşfetmeye daha açık olduğunu söyler. Tabii ki bunun tersi de geçerlidir, bebek eğer kendisine bakım veren yetişkinlerle güvende hissettiği bağlar kuramamışsa dünyayı tehlikeli bir yer olarak algılayabilir ve çevresini keşfetmekte, yeni mecralara atılmakta kaçıngan davranabilir. Yani her ayrılık bir önceki ayrılık deneyimlerini tetikliyor içimizde. Eğer zamanında ebeveynlerimizden ayrıldığımızda kendimizi hala güvende hissettiysek sonraki ayrılıklar görece daha kolay yaşanabilirken ayrılmak kaygılı ve korkulu bir deneyim olarak kodlanmışsa, sonraki ayrılıklar biz farkında bile olmadan bu kaygıları uyandırabilir.

Ülkesinden isteyerek ya da istemeden; daha iyi ya da daha zorlu koşullara ayrılmış kişilerle terapi süreci bu dinamiklerle çalışmayı da gerektiriyor. Eski yaşantılar ışığında bugünü anlamak, yarına hazırlanmanın bazen zorlu, bazen karmaşık ama aynı zamanda keyifli bir yolu ve kesinlikle büyüten bir deneyim. “İnsanın problemlerini çözdüğü anlardan çok onları aşarak büyüdüğü durumlar vardır” diyen Jung’a atıfla, daha önceki ayrılık hikayeniz ne olursa olsun, bugünkü ayrılığınıza daha öncekileri anlama ve aşma fırsatı olarak bakmaya ne dersiniz?